top of page
  • ecemdoğanaypıçak

Belirsizliğe Tahammülsüzlük

Beynimiz olan biteni anlamlandırabilmek için netlik arayışındadır çoğu zaman. Hatta anlamlandırma sürecinde olayları sıklıkla kategorize ederek ve genellemeler yaparak tanımlamaya çalışır. Öyle ki, bir kategoriye koyamadığı ve netlik sağlayamadığı herhangi bir şey beynimiz için belirsizlik anlamına gelir. Ve belirsiz olan birçok şey ise, herhangi bir kategoriye giremediği için yenidir ve tedirginlik yaratır.


Yaşamımızdaki yeniliklere ve belirsizliklere kaygıyla yaklaşma hali, aslında evrimsel olarak oldukça işlevseldir. Çünkü kaygının verdiği mesaj, olası tehlikelere yönelik alarm halinde olabilmektir. Bildiğimiz ve alıştığımız durumlara kıyasla yeni ve belirsiz durumlardaki tehdit olasılığını daha yüksek algıladığımızda, kendimizi korumak için daha fazla tetikte oluruz. Aynı, kabilemize katılan yeni birinin varlığında, mevcut tanıdıklarımıza kıyasla o kişiye karşı daha temkinli davrandığımız gibi. Dolayısıyla bu gibi durumlarda kaygı, işlevsel kullandığında önlem almaya yarayan koruyucu bir duygu olarak yaşanır.


Ancak tüm bu işlevselliğinin yanında, belirsizliğe tahammülsüzlük terimi ise tam da buradaki dengelerin şaşmasıyla ortaya çıkar. Bu belirsizlik halinde aklımızdan geçen düşünceler, özellikle olumsuz düşünceleri ve felaket senaryolarını içeriyorsa stres, kaygı, öfke, üzüntü ve çaresizlik gibi birçok duyguyu yaşayabilir ve bu duygularla baş etmekte zorlanabiliriz. Olayın belirsizliğinin yanında aklımızdan geçen olumsuz düşünceler ve hissettiğimiz yoğun duygular, bu belirsizliği tolere edebilmeyi zorlaştırır. Bu nedenle belirsizliklerin olduğu durumlarda öfke patlamaları, yüklü miktarda stres ve kaygı yaşayabilir, belirsizlik yaşayabilme olasılığımızın bulunduğu ortamlardan kaçınmaya çalışırken yaşamımızı fakirleştirebiliriz.


Bu zorlanma hali oldukça anlaşılır olsa da, başa çıkmamıza yardımcı olan adımlardan biri tahammülsüzlüğü besleyen duygu ve düşüncelerimize müdahale edebilmektir.

Yoğun duyguları yatıştırabilmek için dinlendirici aktivitelerden, nefes, gevşeme ve güvenli yer egzersizlerinden faydalanabiliriz. Aklımızdan geçen ve yoğun duygularımızı pekiştiren olumsuz düşüncelerimizi ise, gerçekçi ve işlevsel düşüncelere dönüştürmeye çalışabiliriz. Olayları tamamen olumlu ya da tamamen olumsuz olarak değerlendirmemizi sağlayan ve bilişsel çarpıtmalarımızdan biri olan ‘’siyah ya da beyaz düşünme’’ tarzı yerine, grilerde kalabilmeye gayret gösterebiliriz. Felaket senaryoları ya da peri masalları yerine tüm olasılıkları gerçekçi bir şekilde içinde barındıran, somut kanıtlar ve anti kanıtların sentezinden oluşan ve düşünmemizin duygu ve davranışlarımızın üzerinde işlevsel bir faydası olduğunu gördüğümüz düşünceleri besleyebiliriz. Başa çıkma becerilerimizi daha gerçekçi değerlendirmenin yanında, becerilerimizi güçlendirmek için neler yapabileceğimiz üzerinde araştırmalar yapabilir, kendimize hedefler belirleyebiliriz. ‘’İstediğim şekilde başa çıkabilmek için neye, hangi becerilere ihtiyacım var? Bu beceriyi nasıl güçlendirebilirim?’’ soruları, yolumuza ışık tutabilir.


Eğer sağlak biriysek ve sol kolumuzu sağ kolumuz kadar güçlendirmek istiyorsak yapacağımız şey, sol kolumuzu da sağ kolumuz kadar çalıştırmak olurdu kuşkusuz. Yani sol kolumuzun, ağırlık kaldırabilme kapasitesini arttırmak için sıklıkla kolumuzu ağırlıklara maruz bırakırdık değil mi? Tam da burada, belirsizliği tolere edebilme kapasitemizin gelişebilmesi için yapabileceğimiz şeylerden biri de bu. Bu yöntemde kendimizi, bilinçli olarak belirsiz durumlara maruz bırakıp başa çıkabilme becerilerimizi geliştirebilmeyi amaçlarız. Toleransımızı arttırabilmek tam da bu maruz kalabilme hallerinde mümkün olur. Olumsuz duygularımızı besleyen gerçekçi olmayan düşünceleri daha gerçekçi hale getirebilme, duyguları yatıştırabilme ya da bazen hissettiğimiz yoğun olumsuz duygularla kalabilme becerilerimizi güçlendiririz. Duygunun varlığını kabul ederek, kıyıya vuran bir dalga gibi gelip geçmesi için o duyguya alan tanıyabiliriz.


Son olarak, aşağıda yaşamımızda kontrol etmeye ihtiyaç duyduğumuz birkaç durum iki kategoriye ayrılmış halde bulunuyor. Kontrol etmeye ihtiyaç duyduğumuz ve kontrol sahibi olduğumuz ve kontrol etmeye ihtiyaç duymamıza rağmen kontrol sahibi olamadığımız durumlar olarak listeleniyor.


İkinci gruba baktığımızda, yaşamımızda kontrol edemediğimiz durumları da kontrol etmeye çalıştığımızı fark etmiş olabiliriz. Bu durumda kendimize sorabileceğimiz kıymetli sorulardan birkaçı, ‘’Kontrol sahibi olamadığım durumları kontrol etmeye çalışmanın bana faydası nedir? Dezavantajları neler olabilir?’’ soruları olabilir.



bottom of page